• slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
  • slayt
ALİ HOCA

Osmanlının son yılları ile cumhuriyetin ilk yıllarında Çayören [ pütge ] köyünün kadim ( değişmez )  muhtarı.  Tam 36 yıl.

 

1865 yılında doğmuş. 1931 yılında vefat etmiştir. Osmanlıca okumuş. Sivas ta kısa süre de olsa medrese eğitimi almıştır. Ali HOCA lakabı da oradan gelmektedir. Ali Hoca köseliğil  ( Solmaz ) sülalesinin atalarındandır.

 

Ali hocanın yaşamı hep savaş yılları ile doludur. 1890 Osmanlı Rus savaşı. Balkan savaşı. Birinci dünya savaşı ve nihayet Kurtuluş savaşı yıllarını yaşamıştır. 1890 Rus savaşı hariç diğer savaşların tamamında köyün muhtarıdır.  Bu savaş yıllarında köyde hemen hiç yetişkin erkek kalmamış. Herkes silahaltına alınmıştır. Hatta Ali hocanın kardeşleri Süleyman  ( dedem ) ve Yakup ta askerde şehit olmuşlardır. Oğulları Veli ( Kıllı Veli ) ve Hüseyin ( Mıdı ) da çok uzun yıllar askerde muharebelerde bulunmuşlardır. ( bir araştırmamızda Pütgeden 40 kişiden fazla insanın birinci dünya savaşı ve kurtuluş savaşında şehit olduklarını tespit ettik ). İş gücünün olmadığı bu koşullarda insanlar yokluk, kıtlık ve çaresizliğe düşmüş. Hatta yetişkin insan kalmayınca etrafta türeyen eşkıyalar köye ve çevre köylere saldırıp mala ve ırza tecavüzde bulunur koyun sürülerini silah zoru ile alıp götürürlermiş. Ekin ot biçecek. Çift sürecek hasılatı tamamlayacak erkek iş gücü yokmuş. Bu koşullarda köylüye. Dul kadınlara. Öksüz çocuklara sahip olmak muhtara yani Ali HOCA ya düşmekte imiş.

 

Ali HOCA çevre köylerde hatta Divriği de sevilen sayılan nüfuzlu bir kişiliğe sahipmiş. Hatta eşkıyalar ali hocayı sayıp sevdiklerinden pütğe köyünün malına mülküne ilişmezlermiş. Çok zorda kalırlarsa gelip ali efendi bizim şu ihtiyacımızı karşılarmışsın diye rakılıkla isterlermiş.  Tabii ki savaş yılları. Devlet otoritesinin yok olduğu dönemler. Ali hoca köylüsünü korumak için eşkıya ile iyi geçinmek zorunda. Eşkıyaların köyün alevi köyü olduğunu bilmemesi için çocuklarına ve torunlarına Sünni lakaplar takıp yabancıların yanında o lakaplarla seslenirmiş. Kardeşinin küçük oğlu köseli Hüseyin e HALİT Büyük oğlu kıllı velinin oğlu köseli aliye OSMAN diye seslenirmiş. Bu sayede devlet erkânından ve eşkıyadan eziyet görmezlermiş. Şu olaylar bunu iyice açıklar sanırım.

 

1915 ermeni tehcirinin ( yer değiştirme )olduğu yıl. Devlet Divriği ve birkaç çevre köy Ermenilerini tehcir için toplamış. Sizi murat paşaya ( murat paşa o bölgedeki ermeni çete başı imiş )  götüreceğiz diyerek eğin (Kemaliye ) tarafına hareket ettirmişler. Ermenilerin genç erkekleri dağlara kaçıp ermeni çetelerine katıldığından göç kervanında genellikle kadın çocuk ve yaşlı erkekler varmış.

 

Ev eşyalarından önemli olanlarını eşek at ne varsa yükleyip Divriği’den yola koyulmuşlar. Bu göç jandarma ve gönüllü yardımcı Kürtlerin kontrolünde yolculuk yaparmış. Divriği’den yola çıkan kervan anzahar -  eğrisu yaylası üzerinden katırlıdan aşağı Araplı deresi boyunca pütgeye varmışlar.  Derler ki ermeni kadınları pütgeden geçerken ‘’ Bizi bir dereye soktular git git bitmiyor. Bu ne dere imiş diye Araplı deresinde yürürken zorlandıklarından yakınmışlar. ‘’  yine sözlü anlatıma göre bunları dere boyu yürütürken ermeni erkeklerinden biri tuvalet ihtiyacını görmek için kasım kartalın öte geçede Çalıların arkasına geçmiş. Kaçıyor diye jandarmaya yardımcı olan Kürtler tarafından vurulup öldürülmüş. Öldürdükleri yere gömmüşler. Bu mezar halen öt eğece de derenin içinde belirgin olarak durmaktadır. Bir anlatıma göre de köyün içinden geçerlerken eşeğin biri yükü ile birlikte açık bir kapıdan ahır koridoruna girmiş. Jandarma sahibinin eşeğinin peşinden gitmesini engellemiş. Eşek yükü ile o ahırda kalmış derler.  Bu kervan köyün içinden geçip değirmen ardında mola vermiş. Akşam yakın olduğundan jandarma Ali Hocaya muhtar bu gece burada konaklamak istiyoruz demiş. Ali Hoca durumdan kuşkulanmış.   ‘’Gece devlet kuvvetleri ile Ermeniler arasında çatışma çıkacağı belli. Özellikle Kürtler Ermenilerin eşya ve ziynetlerini almak için her şeyi bahane edip çatışma çıkarmaya bahane arıyorlar. Böyle bir çatışma köyümüzün çoluk çocuğu önünde olmasın. Çatışmada kitlesel ölümler olur. Bu tramvayı hayat boyu unutamayız ‘’ diye düşünmüş. Jandarmaya rica etmiş burada gecelemeyin diye. Jandarma vakit geç oldu bu saatte yolculuk çok tehlikeli olacak ama Ali hoca seni kıramam. Deyi kervanı Kızıltepe yi aşırmış. Gece yarısı Kızıltepe’nin arkasında aygırca gölde çok ciddi çatışma olmuş. Silah sesleri köye gelmiş. Ali hoca sabahleyin ulu derenin karşısına geçişi yasaklamış. Buna rağmen birkaç ihtiyar kadın ganimet hevesi ile bölgeye gittiklerinde çok sayıda ölü görünce korkup geri kaçmışlar. Bazı yaralılar hala inlemekte imiş… O sürgünden yollarda kalan küçük kız çocuklarından bizim köye ve çevre köylere sığınanlar olmuş. Eğer Ali Hoca jandarmaya söz geçiremese o çatışma bizim köyde değirmen ardında olacakmış.

 

Cumhuriyet yıllarında nahiyede TAHSİN BEY diye bir nahiye müdürü varmış. İncesu da konuşlanan bir eşkıya gurubunu yola getirmeye çalışırken eşkıya elebaşının kardeşini jandarmaya vurdurmuş. Eşkıya bunun öcünü almak için plan kurmuş. İncesu ya konan sürü sahipleri ile işbirliği yaparak orada sürü sahibine bir ziyafet düzenletmiş. Sürü sahibi oba reisi Nahiye müdürü TAHSİN BEY i ve etraf köy muhtar ve ileri gelenlerini şölene davet etmiş. Tabi herkes davete icabet etmiş. Ali HOCA da davete katılamaya niyetli imiş. Eşkıya başı ali hocaya haber göndermiş.  Ali efendinin çok ekmeğini yedim. Çok iyiliğini gördüm. Bu davete katılmasın orada kötü şeyler olacak. Ali hocanın zarar görmesini istemem katılmasa iyi olur demiş. Ali hoca bu haber üzerine gitmekten vazgeçmiş.  Akrabası olan birestik ( arıkbaşı ) muhtarı Ketip oğluna da gitme diye telkinde bulunmuş. Ama Ketip oğlu dinlememiş gitmiş.  Şölen başlamış. Koçlar kuzular kesilmiş yemekler yenirken eşkıyalar şölen alanını basmışlar. TAHSİN BEY yanında koruma olarak jandarmalar getirdiğinden çatışma başlamış. Eşkıya hazırlıklı olduğundan TAHSİN BEYİ Ketip oğlunu ve bir kişiyi. Oba mensubu bir gelini öldürmüşler. Jandarmadan ve eşkıyadan birçok yaralı olmuş. Ali hoca nüfuzu ve iyilikseverliği sayesinde bu olaydan kurtarmıştır.

 

Yine bir gün Ali hocanın oğlu Hüseyin ( mıdı ) dağda davar yayarken. Gece davarı köselinin karovuk ta yatırmak üzere tarlaya getirmiş. Davar yatmış kendisi de uzun değneğine çenesini yaslayıp ayakta bekliyormuş. Dağdaki eşkıyalar davardan bir koyun çalıp götürmek üzere tarlanın kenarında çobanın uyumasını beklemişler. Ama çoban bir türlü yatmıyor. Hatta oturmuyor. Değneğe çeneyi dayamış bekliyor. Eşkıyanın biri çobanı tutup koyunu alıp gidelim demiş. Diğeri olmaz Ali hoca bizim yaptığımızı öğrenirse yüzüne bakamayız. Bu dağları terk etmemiz gerekir demiş. Eşkıyalar beklerken uyuyakalmışlar. Çoban yatmamış eşkıyada eli boş dönmüş. Birkaç gün sonra eşkıya ali hocaya misafir olmuş. Demiş ki ali efendi sizden bir koyun çalalım istedik ama sizin çok yaman bir çobanınız var uyku nedir bilmiyor. Olayı anlatmış. Ali hoca gülmüş o çoban benim oğlum. Değneğe yaslandığı anda uyur. Sabaha kadarda o vaziyette uyumuştur demiş.

 

( O çoban ali hocanın 2. Oğlu Hüseyin ( mıdı  ) dır. Yaşı 40’ın üzerinde olan herkes mıdının köyün kurancısı olduğunu bilir. Kuranı yemende askerlik yaparken örgenmiş. Yemende bir paşanın emir eri imiş. 18 yıl orada kalmış. Savaşta öldüğü sanılarak Ali hoca mıdının can yemeğini vermiş. O ise birkaç sene sonra sağ salim çıkıp gelmiş.)

 

Toklucu Süleyman’ı vefatından birkaç ay önce 4 – 5 arkadaş köydeki evinde ziyaretine gittik biraz sohbetten sonra konu ali hocaya gelince bize şunları anlatmıştı.

 

‘’ Ali hoca bizim küçüklüğümüzde köyün muhtarı idi. O yıllarda yokluk ve kıtlık vardı. Hemen herkes yapacağı işi ali hocaya danışırdı. Araplı ile köyün arası harman yerleri idi. Herkes sabah ali hocanın harmana başlamasına bakar ona göre harmanı başlatır. Öğlen molasını onun zamanına uydurur akşam yine onun paydosuna bakarlardı. Geç başlamak, erken bırakmak, işi asmak, kaytarmak sayılır, ali hoca ona kızardı. Erken başlayıp geç bırakma olunca da o hayvanlarında canı var. Onlara da acıyın diye telkinde bulunurdu. Ekin ot çaşur gibi hasat işlerine her yılın haziran ayının son cumasında Katırlıya ziyarete çıkılmasından sonra başlanmasını şart koşardı. Ki Biri diğerinin hakkına geçmiş olmasın. Veya olgunlaşmamış hasadı yapmasınlar. Herkesin hakkını gözetir. Özellikle öksüzleri. Dul kadınları. Kimsesizleri kollamaya çalışır. Onlara arka çıkardı. Bizim yaştaki küçükler ali hocadan çekinir başkasının bostan ve bahçesine girmeye tevessül edemezdik. O zamanın disiplin ve imecesini her zaman gıpta ile hatırlarım  ‘’  diye anlatmıştı.

 

Ali hoca Çayören’e ( pütge ) ilk bahçe bağ işlemini getiren kişidir. 1900’lerin başında Malatya ya giderek oradan armut, elma, kayısı, üzüm fidanları getirerek köy başını bahçe yapmıştır. Kayısı ve üzümler günümüzde halen vardır.

 

Ali hoca yaşlılığı ve hastalığı nedeni ile muhtarlıktan istifa etmiş. Birkaç ay sonra. Kazadan ve nahiyeden gelen devlet memurları alıştıkları ağırlanmayı bulamayınca,  Ali hocayı çağırıp ısrarla muhtarlığı yeniden kendisine vermişler.

 

Ali hoca yaşlandığı yıllarda hanımı vefat etmiş. Kendisi de prostat hastalığına yakalanmış. O zamanda prostata ciddi bir tedavi yokmuş. Bakmış ki bu hastalık sürekli bakım ve temizlik istiyor. Bu işlerimde ancak hanımı yapabilir. Bunun üzerine köyden dul bir kadınla evlenmiş. Tatbiki yeni eşi kendisini garantiye almak için üzerine bir tarla tapulamasını istemiş. Ali hocada köyün bitişiğindeki en güzel tarlasının tapusunu bu hanımına devretmiş. Zaten hastalığı çok ilerle- değinden 2 yıl dolmadan vefat etmiş. Ama hastalığının son zamanlarında bu hanımının ona çok baktığı söylenir. Ali hoca ölünce bu kadın da geri eski evine dönmüş.

 

Ali hocanın zamanında köyde sulama sırası kavgası hiç olmazmış. Köyün büyük ark larını zamanında temizletir su zayiatını önlermiş. Palhadan gelen ulu dereden Köy harkı adında büyük bir harkı her yıl mutlaka hizmete sokarmış. Bu köy harkı koyun gölünün üzerinden başlar tozlucalar, daşlık lar, haç çayırları, kara çamurluklar, nohut tarlaları, Alibaba, Pisik deliğine oradan da karşı Kızıltepe’den Kızıl tarlalara kahtik sınırına kadar devam eden devasa bir harktır.  ‘’     bu hark ne yazık ki bugün harap vaziyettedir ‘’ Kendisi sulama işini çok iyi bilirmiş. Hangi yöredeki hangi tarla kaç günde sulanır onu iyi ayarlarmış. Rahmetli babam Köseli Hüseyin tarlalarımızı sularken sürekli Ali hoca için Ağam bu tarlayı şöyle ve şu zamanda sulardı. Şu zamanda ekerdi. Diye hep onu örnek alırdı.

 

Tabii ki günün koşulları ALİ Hoca’yı EFSANE KILMIŞTIR ama kendisinin dehasını, dürüstlüğünü ve yardım severliğini de yadsıyamayız.



Murat Uçan
Okunma Sayısı: 275


3.138.181.145








YAZARIN DİĞER YAZILARI

Divriği Çayören Köyü Yardımlaşma Derneği

© Copyright 2021  V4.1 Tüm Hakları Saklıdır. | Dernek Sitesi | Köy Sitesi


Top